Baba olmanın acemilik günlerini yaşayan biri olarak, psikolog eşimin de tatlı zorlamalarıyla bu aralar çocuk psikolojisi kitapları ile pek bir haşır neşir olmaya başladım.
Geçenlerde bu kitaplardan birini karıştırırken gözüme çarpan bir saptama bu yazının temasını oluşturdu: -Çoğu kez birbiriyle karıştırsak da- büyüme (growth) ile gelişme (development) sözcükleri birbirlerden farklı kavramlar.
İnsan yaşamında yapısal artışı ortaya koyan büyüme niceliksel değişiklikleri içeriyor. Çocukların kilo ve boyunda görülen artışlar büyüme konusunu bize güzel bir şekilde açıklıyor.
Fiziksel büyümeye paralel olarak çoçuklarda zamanla artan bir şekilde görülen öğrenme, anımsama ve muhakeme yeteneği ise bize zihinsel gelişimi gösteriyor.
Zihinsel gelişme kavramı düzenli, uyumlu ve sürekli bir ilerlemeyi dile getiriyor. Diğer bir deyişle gelişim sadece sayısal ölçümlerle açıklanamayan birçok yapı ve işlevi bütünleştiren niteliksel bir olgu.
Türk iş yaşamını da bir insan benzetirsek ve gelişme-büyüme kavramlarını buraya taşırsak, malesef uzunca yıllar yalnızca fiziksel büyümeyle ilgilendiğimizi zihinsel gelişimi ıskaladığımızı farkediyoruz.
Araziler, binalar, makinalar, depolar kısacası fiziksel büyüme için gerekli olan alt yapıya yatırılan trilyonlarca dolar. Fiziksel büyümenin içini nasıl doldurduğumuza bakmadan, sürekli dahasını istemek. Ülkemizin ileri gelen devlet ve iş adamları başta olmak üzere iş yaşamında yer alan birçok kişi “ne kadar büyüdüğümüzü” her fırsatta gururla anlatarak geçen onca yıl. Zihinsel gelişme açısından çok az şeyin yapıldığı ve şimdi dikkatlice geriye baktığımızda birçok şeyin ıskalandığını farkettiğimiz onca kayıp yıl. Ürün geliştirmek yerine yurtdışından ithal edilen lisanslar; markalaşma yerine fasona yapılan işler, rekabet edemez hale gelen bu yüzden de satılan şirketler...
Ülkemiz ekonomisinin emekleme evrelerinde pek sırıtmayan bu zihinsel gelişme eksikliğimiz aradan onca yıl geçtikten sonra günümüzde tüm çıplaklığı ile karşımıza çıkıyor: Çok büyük bir gövde ve bu gövdeyle hiç de alakası olmayan zayıf bir zihinsel kapasite.
Neden gelişemedik sorusuna yanıt aradığımızda, ise söylenecek çuvalla gerekçe: Toplum olarak sanayi devrimini kaçırmamız, devlet teşviklerinin gelişme yerine büyümeyi desteklemesi, patronlarımızın yaptıkları her yatırımda ikinci el fiyatını (satarsam ne eder?) düşünerek hareket etmesi, ticari düşüncenin her zaman vizyoner düşüncenin önüne geçmesi gibi, gibi ...
Ancak şimdilerde yaşıyor ve anlıyoruz ki, günümüz rekabet koşullarında gelişmemiş zihinler ve beceriler o devasa fiziksel büyüklükleri yönetemiyorlar. Bu büyüklükler kendilerini yönetecek zihinsel güçleri arıyorlar. Gelişmiş batı ülkeleri de adından da anlaşılacağı üzere bu işe talip oluyorlar ve gelişmiş zihinsel güçleri ile günümüz dünyasını yönetiyorlar.
Kısacası atı alan Üsküdar’ı geçmiş. Bizler ise yolda yaya kalmış yavaş yavaş geriden geliyoruz. Belki de, - biraz kaba bir tabir olacak ama- çoçukluğumuz da pek sık kullandığımız şu veciz söz durumumuzu çok güzel özetliyor: Devede de boy var ama onu eşek çekiyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder