24 Mayıs 2008

Rotasyonla Açılan Kapılar

Eskilerde kaldı bir fonksiyonda gözünü açıp, o fonksiyonda emekli olmak.
Artık hiç kimse uzun süre bir fonksiyonda çalışmak, kariyerini tamamlamak istemiyor. Ar-Ge’de çalışan Pazarlama’ya, Kalite’de çalışan Satınalma’ya, Üretim’de çalışan Mühendislik’e “zıplamak” istiyor.
Beş yıl bir departmanda çalıştıktan sonra yapılan işler sular seller gibi öğrenilip rutine dönüştüğünde rotasyon düşüncesi düşüyor akıllara. Hele bir de ufukta terfi olasılığı yoksa bu düşünce kabarıyor da kabarıyor.
Aslında çalışanların bu rotasyon ihtiyacı basit bir “işten sıkılma” şımarıklığı olarak görülmemeli. Hem çalışan için hem de şirket için faydalı olan yanları gözden kaçırılmamalı.
İyi bir Ar-Ge’ci olmak için birkaç yıl pazarlamada çalışmak oldukça önemli bir gelişim deneyimi. Aynı şekilde mühendislik departmanında çalışan bir mühendis için ise üretim. Tasarlayanların uygulamacıları, uygulayıcıların tasarlayanları deneyimleyerek anlamaları...
Rotasyon, yalnızca bireylerin gelişmelerine hizmet etmiyor aynı zamanda şirket içi işbirliği ve verimliliği tehdit eden fonksiyonel kaleleri de temellerinden sallıyor. Fonksiyonel duvarları kafalarından yıkan çalışanların “diğerlerini” anlamaları, işbirliği kültürünün oluşmasında katkı sağlamaları da çok daha kolay oluyor.
Mali grubun ihtiyatlı yaklaşımını, pazarlamanın girişimci ruhunu, satışın adaptasyon yeteneğini, üretimin problem çözme becerisini, mühendisliğin mükemmelliyetçiliğini deneyimlemek bir çalışana ne katmaz.
Aslında hepimiz çok farklıyız. İş yapış biçimimiz, bizi motive eden, kızdıran, rahatlatan herşey farklı farklı. Bazılarımız sonuç odaklı, bazılarımız mükemmeliyetçi, bazıları dışa dönük-yaratıcı, kimilerimiz ise uyumlu ve uzlaştırıcı.
Bu karakteristikler belki dünyaya eşit dağılmışlar ancak gelin görün ki iş yaşamına baktığımızda fonksiyondan fonksiyona bazı karakteristiklerin hegamonyasını görüyoruz.
Pazarlama bölümünde dışa dönük, yaratıcı, biraz da dağınık uzmanlar bulunurken; Ar-Ge bölümü mükemmelliyetçi, sorgulayan mühendislerden oluşuyor.
Bunun nedeni kendimize benzer kişileri işe almamız ve işe aldıktan sonra da benzemeyen yönlerini “fonksiyonel bakış açısı tornası”ndan geçirmemiz.
Doğrudur; işe göre, ekibe göre adam almak lazım. Ancak mevcut iş yapış biçimimiz ve bizler ne kadar günümüz rekabetinin gereğini yapabiliyoruz? İşlerimizin ve kendi yetkinliklerimizin tamlığından emin olmadığımız bir noktada bir de birbirinin kopyası kişilikleri bir fonksiyona doldurduğumuzda yalnızca sağ ayağıyla topa vuran sol ayağını baston olarak kullanan ve yine yalnızca hucüm yapan defansı hiç düşünmeyen takımlar yaratıyoruz. Bu fonksiyonel bakış açısı da işbirliğini, süreçlerle yönetimi kısacası günümüz rekabet koşullarında başarılı olmamızı engelliyor.
İşte tam bu noktada rotasyonu bir ilaç gibi devreye sokmalı ve şirketimizdeki sivrilmiş köşeleri yuvarlatmalıyız. Bu yolla kalın duvarlar arasında “etkileşim ve empati kapıları”nı aralamalıyız.
Uzmanları geçici ancak kısa olmayan süreler için farklı fonksiyonlarda çalıştırmalı, hiçbir kimseyi gözü bağlı bir şekilde file dokunarak onu tanımaya zorlamamalıyız.
Yöneticiler olarak “aman adamım elden gidiyor” kaygısına kapılmamalı; çalışanımızın belirli bir zaman sonra çok daha yetkin çok daha motive bir şekilde geri döneceğini, dönmese bile “rutinden sıkılıp” işten ayrılmak yerine şirketin bir başka bölümünde çalışacağını aklımızdan çıkarmamalıyız.
Kıssada hisse rotasyonu, dillerimizde sürekli konuşulan ancak az rastlanan bir iş yaşamı efsanesi olmaktan çıkarmalı birçok çalışanımızın kariyerinin bir parçası haline getirmeliyiz.

Hiç yorum yok: