26 Haziran 2008

Yaşam Tahterevallisi

Söylemesi kolay yapması zor şeylerin başında geliyor; denge kurmak, dengeyi bulmak.
Konu bir de yaşamın kendisi olduğunda zorluk katlanıyor.
Denge deyince aklıma hep çoçuk bahçelerindeki tahterevalliler gelir. Ağır olanın bastığı, hafif olanın havalandığı.
Yaşamda sanki böyle. Ağır konuların yaşamımızda ağırlık kazandığı, hafif olanların geri plana itildiği.
Gerçi, bir nüans var bu benzetmede. Pek nüans da sayılmaz, bariz bir fark demek daha doğru olur. Tahtarevalliyi harekete geçiren ağırlık, mutlak bir değer. Yani burada on kilo, Arjantin’de de on kilo.
Yaşamla ilgili konuların ağırlığı ise sürekli değişiyor. Kişiden kişiye, durumdan duruma. Meğerse yaşam demek, bu değişimi yönetmek demekmiş; değişime adapte olmak ve böyle bir ortamda dengeyi aramak.
Değişim sürekli olunca, konuların ağırlıkları da sürekli değişiyor. Neyin ne kadar ağır olduğuna yer çekimi değil “zihnimiz” karar veriyor.
Çoğu kez zihnimiz bu kararı alırken reaktif davranıyor. Herşey olup bitiyor, bir anda bakıyoruz önceliklerimiz değişmiş. Yine çoğu kez bu öncelikler arasında kendimizi sıkışmış hissediyoruz. Aynı anda birden çok konu birbirinden habersiz bizden öncelik istiyor! “Önce ben, önce ben!!”. Bazen kim daha çok bağırırsa, bazen kimin durumu daha acil olursa. Sağlığımız, ailemiz, işimiz...
Bazılarımızın zihni hep aynı önceliklendirmeyi yapıyor. Birilerimiz “her zaman iş önce gelir” derken, diğerlerimiz “önce aile, çoçuklar” diyor.
Tekne de böyle anlarda bir tarafa yatınca, o taraftan su almaya başlıyor. Sorunlar ortaya çıkıyor.
Kısacası dengesiz olmuyor.
Dengeyi bulmak da hayattan ne beklediğimize karar vermeden gerçekleşmiyor. Kafasında bu denklemi çözemeyenler dengeyi ararken kaostan bir türlü çıkamıyorlar. Her gün bir şekilde tercih yapmak gerekiyor, yapılan tercihler de bugünü ve geleceği şekillendiriyor.
İhmal edilen konular ise orta veya kısa vadede patlıyor. Bu krizleri maddi unsurlarla ikame etmeye çalışmak, oyalamaya çalışmak pek bir sonuç vermiyor. Eninde sonunda kaçınılmaz son ile karşılaşılıyor. Gerçekten kaybetmek istemediğimiz şeyleri doğru belirlememişsek ve bunları ihmal ediyorsak sonumuzun “duygusal çöküş” olduğunu iyi bilelim.
“Ne yapmalı?”ya gelince, ufukta ciddi bir değişim görünüyorsa bugünden zihinsel ve duygusal hazırlık yapalım. Önceden riskleri düşünelim ve endişelerimizle yüzleşelim. Çözüm seçenekleri üretelim ve bu değişimi de başarıyla geçebileceğimize kendimizi inandıralım.
Yaşam tahterevallisi üzerinde hareket etmeyi bilinçli ve farkında bir şekilde yapalım. Bu konuyu düşünmeye ve neler yapıp yapmadığımızı gözden geçirmeye düzenli vakit ayıralım. Bir de bu konuları sesli düşünebileceğimiz ve paylaşabileceğimiz bir dostumuz varsa ne kadar şanslı olduğumuzu unutmayalım.

Hiç yorum yok: