İster kendi yaşamımızda, ister ailemizde, isterse de koca bir organizasyonda liderlik; duruşla başlar ve duruşla süreklilik kazanır.
Duruş; zor günlerde ya da baskı altında inandığı şeyleri söyleme ve savunma cesaretini gösterebilmektir.
Ancak...
İnandığı şeyleri savunmak demek, inat etmek anlamına gelmemektedir.
Sonuçta, bir toplumda yaşıyorsak ya da bir organizasyonda görev yapıyorsak az da olsa çok da olsa var olan hiyerarşik düzene uymak zorundayız. Aksi takdirde anarşi kaçınılmaz olur, kaos çıkar.
Hiyerarşi, bazı durumlarda son sözü bir kişinin söylemesine hak tanır. Neden bir kişi son sözü söylemek zorunda kalır diye düşündüğümüzde ise; zaman baskısı ya da diğer kişilerin kolay kolay sorumluluk almak istememesi gibi nedenlerle karşılaşırız.
Sıralanan bu nedenlerden dolayı son sözü söyleyenleri bir şekilde haklı bulabiliriz ancak, görüşü olduğu halde susanlara ne demeliyiz?
Gelin, bu konuda onlara bazı önerilerde bulunalım.
İster bireysel olsun isterse de kurumsal, liderlik herşeyden önce gece yastığa başımızı koyduğumuzda huzurlu uyuyabilmektir. Vicdanımız rahatken ancak huzurlu uyuyabiliriz. Vicdanımız, görevimizi başarıyla yerine getirdiğimiz anlarda bizi rahat bırakır. Hatta rahat bırakmaktan öte bu anlarda bizi çoşturur.
Görüşümüz olduğu halde sessiz kalmak biz bireyler ve özellikle yönetici olanlarımız için çoğu kez görevini yapmamak anlamına gelir. Çünkü organizasyonlar başta yöneticiler olmak üzere tüm çalışanlarına, karar almak ve üst kararları etkilemek için istihdam ederler ve malum imkanları sunarlar.
Görüşlerini söylemeyip sessiz kalmayı tercih edenler uzun vadede kimseye yaranamazlar. Üstleri onları yetersiz olmakla suçlar, astları ya da çalışma arkadaşları ise dirayet göstermemekle...
Bireyler iş yaşamında deneyim kazandıkça organizasyonlarının önceliklikleri konusunda kendi görüşlerini oluştururlar. Bu görüşlerin bazıları doğru olabileceği gibi, bazıları yanlış da olabilir. Esas olan bu görüşlerini doğru yerde doğru bir şekilde ilgili taraflarla paylaşabilme cesaret ve kararlığını gösterebilmektir.
Bazı durumlarda, yöneticilerimizden farklı düşünebilir, onların görüşlerini değiştirmeye çalışabiliriz. Hatta bu konuda biraz ısrarcı bile olabiliriz.
Baktık görüşlerini değiştirmiyorlar, bu aşamadan sonra yapacağımız tek şey, onların kararlarını uygulamak olmalıdır.
Zaman içinde, kbu ararların etkinliği ortaya çıkacaktır.
Bazen yanılırız, yöneticilerimiz haklı çıkar. Bu durumda onların haklarını teslim edip, bu karardan kendimize ders çıkarmanın yollarını bulmalıyız.
Bizim haklı çıktığımız durumlarda ise en yapılmayacak şey “ben demiştim” havalarına girmektir. Hatta bu durumu dillendirip ulu orta her yerde bu konudan bahsettiğimizde, yöneticilerimizle aramız açılacak ve bundan sonra onların hatalarını kolladığımız izlenimi doğuracağız.
Tersini yaptığımız durumda ise,-yani “ben demiştim” demediğimizde- bizim önerimizi akıllarına getirecekler ve “o beni uyarmıştı” diyeceklerdir.
Bu olaylar birkaç kez daha böyle tekrar ettikten sonra, artık bizler danışılacak ve görüşü alınacak bir kişi konumuna gelmeyi başarmış olacağız.
Zaten bu aşama hepimizin özlemle beklediği aşama değil midir?
Artık bu aşamadan sonra bize daha çok şey delege edilecek, yetkimiz arttığı için motivasyonumuz da yükselecektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder