Rekabet artıkça kendimizi daha fazla baskı altında hissediyoruz ve daha talepkar oluyoruz. Tıpkı bir ebeveynin çoçuğuna, bir yöneticinin çalışanına, hatta bazen de kişinin kendisine yaptığı gibi.
Hani işlerin iyi gittiği dönemlerde pek yapmak istemediğimiz, belki de eldekiler yettiği için, aklımıza dahi getirmediğimiz ruh halinden bahsetmek istiyorum.
Talep edilen şeyin yapılabilir olması kaydıyla, “talepkar olmak” aslında iyi bir özellik. Sürekli gelişmek için “olmazsa olmaz” bir unsur. Ancak herşeyde olduğu gibi bunun da bir sınırı var. Sınırı geçtiğimizde, artık talepkar olmaktan çıkıp insafsız olmaya başlıyoruz.
İnce sınır çizgisini basit bir motivasyon teorisi oldukça iyi açıklıyor.
Diyor ki bu teori; talep edilen yeni durum o kişinin becerileriyle karşılaştırıldığında çok daha zorlayıcı ve ulaşılması güç ise, kişi endişe kapılıyor ve yapabileceklerini dahi gerçekleştiremiyor.
Paniğe kapılan kişi sağlıklı düşünme ve karar alma yetisini kaybediyor. Belirli bir zamandan sonra kendisini salıyor ve yalnızca olaylara refleks niteliğinde tepkiler veriyor.
Diğer bir deyişle, tamamen reaktif oluyor. Sorun çıkıyor, soruna çözüm buluyor. Ardından diğer sorunları bekliyor. Önleyici (proaktif) yaklaşımın yakınından bile geçmiyor.
Böyle bir psikoloji içine girmiş bir kişiden daha çok şey talep etseniz, neye yarar?
Talepkarlık dozunu daha da artırdığınızda bu dağılmışlık daha da yayılacak, her iki taraf için de katlanılamaz bir düzeye ulaşacak.
Bir kişi bu dağılma noktasına geldiğinde o kişiyi sürekli yönlendirmeniz gerekecek. Her şeyi tek tek söylemeniz, hatırlatmanız, her adımda kontrol edip düzeltmeniz.
Aslında yapılacak şey belli.
Talepkarlık vitesinizi düşüreceksiniz. Kişinin becerilerini geliştirmesine olanak tanıyacak ve ona bu süreçte destek olacaksınız.
Becerileri yükseldikçe de, yavaş yavaş vitesi yükselteceksiniz.
Belki de sihirli formül şu: Aldıkça biraz daha istemek. Ancak, istemenin bir sınırı olduğunu bilmek.
Becerilerini yükseltmek istemiyor mu veyahut gelişme hızı beklentilerinizin çok altında mı?
O zaman yapılacak tek şey kalıyor.
Kimsenin birbirine daha fazla eziyet etme hakkı olmadığı gerçeğinden hareketle medeni bir şekilde el sıkışmak, yolları ayırmak...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder