Klasik organizasyonların üstüne oturduğu temel taşlardan biri; tüm kaynakların müdürlerin üzerine zimmetlenmesidir.
Bu geleneğin bir sonucu olarak müdürlerin asli görevlerinin başında çalışma mekanı, makinalar, hammadde ve ürün stokları gibi fiziksel kaynakları koruma ve kollama gelir.
Hatta yıl sonlarında tüm bu fiziksel kaynaklar kalem kalem sayılır; eksiksiz olduğu yönünde raporlar hazırlanır.
Sonunda kaynak kelimesi bulunmasından olsa gerek “insan kaynakları” da bazen biraz önce saydığım fiziksel kaynaklara benzer bir muamele görür. Envanteri çıkar, planlanır ve de kullanımı müdürü tarafından kontrol edilir.
Müdür olduğunuz zaman, ilk kez mülk sahibi olmuş bir genç insanın yaşadığı duygulara kapılırız. O güne kadar ait olduğu kategorinin kontrolörü konumuna gelmek, insana ayrı bir hava verir.
Bir anda kendimizi acayip güçlü hissetmeye başlarız. Aslında sahip olduğumuz kaynağın miktarı çok fazla değildir ancak sahip olduklarımız üzerindeki etkimiz neredeyse sınırsızdır.
Klasik organizasyon kuramında organizasyon içindeki hiçbir kimse, statüsü ne olursa olsun müdürden izin almadan onun kaynaklarını kullanamaz. Hatta bırakın kullanmayı yan bile bakamaz. Buna yeltenmek bu kuramın en önemli ayıplarından biri olarak kabul edilir. Enteresandır ki, bu kural belki de tüm müdürlerin üzerinde anlaştığı nadir kabullerden biridir.
Bu organizasyonlarda yönetimlerin de kaynak kullanımındaki genel teamülü müdürlere müdahale etmeme yönündedir. Her müdür kendi “yoğurt yiyişini” diğer birçok konuda olduğu gibi kaynak kullanımı da taşır.
Böylece müdür olduktan sonra, organizasyon içinde özel mülkiyet alanlarımızı yaratmaya başlarız. 30 m2’lik ofis, 10 masa, 10 koltuk, 10 PC, 10 personel ...
Daha sonra tüm mücahadele bu kaynakları korumak ve artırmak üzerine kurulur. Yıl sonunda bir müdürün organizasyon içindeki değeri diğer bir değişle ne kadar güçlü olduğu, sahip olduğu kaynak miktarı ile ölçülür. Tüm müdürler diğer müdürler ile kendilerini bu kritere göre mukayese ederler.
Kaynak kullanımında özel mülkiyet kavramı bolluk dönemlerinde pek sorun çıkarmaz. Gerçi fiziksel kaynaklar kullanılmakdıklarında ses çıkarmadan paşa paşa eskiyebilirler. Ancak çalışanlar boşta kaldıklarında ve gelişmiş yönlerini değerlendirilmediğinde homurdanmaya başlarlar. Bu homurtuları bolluk döneminde kontrol etmenin yolları kolayken, kıtlık döneminde çözümler gittikçe zorlaşır.
Malumunuz, günümüz kıtlık dönemi. Gidişat onu gösteriyor ki pek bu dönemden çıkacağa benzemiyoruz.
Bu dönemde kaynaklar eskiye nazaran daha zor edinilebildiğinden herkes birbirininin kaynağına muhtaç duruma geliyor. Doğal bir sonuç olarak da, kaynakları paylaşarak kullanmak bir zorunluluk halini alıyor.
Fiziksel kaynakların ortak kullanımı konusunda zaman zaman sürtüşmeler yaşansa da bu konuda oldukça mesafe alındığımızı söyleyebiliriz. Açık ofisler bunun ilk örnekleri...
Ancak konu çalışanlar olduğu zaman durum şimdilik hiç de iç açıcı değil.
Hala bir müdür olarak bize bağlı çalışanlarımızın başka müdürlüklerin süreç ve projelerinde çalışmasından pek hoşlanmıyoruz.
Böyle bir durumla karşılaştığımızda özel mülkümüze müdahale edildiği duygusuna kapılıyoruz. Bir de çalışanlarımızın diğer departmanlarla sıkı fıkı ilişkilere girmesi bizleri kıskançlık krizlerine sokuyor.
Baktımızda tüm bu duygular bencilce. Bunu hepimiz biliyoruz. Ancak bunun böyle olduğunu kabul edecek olgunluğa gelmemiz için biraz daha vakit gerekli.
Bu sürece adapte olmayı hızlandırmak için sürekli kendimize “şirketimizin menfaatleri bunu gerektiriyor” gibilerinden çeşitli telkinlerde bulunabiliriz. Bir kaynaktan maksimum düzeyde yararlanıldığında şirketimizin rekabetçi gücüne katkı sağladığımızı sürekli aklımıza getirebiliriz.
Diğer yandan nitelikli çalışanlar yetiştirmek ve elde tutmak için; onları farklı süreç ve projelerde çalışmasının gerekli olduğunu farkedip, içimizi bir nebze ferahlatabiliriz.
Yine gidişat onu gösteriyor ki, gelecekte fonksiyonel kaynak tahsisi minimuma inecek; ancak süreçler, projeler bazında kaynak paylaşımı yapılabilecek. “O benim adamım, tapusu bende” devri kapanacak, yerini “herkes, şirketin kaynağı” yaklaşımı alacak.
Müdürlerin gücü de yönettikleri kaynaklarla değil, lideri oldukları süreç ve projelerle belirlenecek. Diğer bir değişle tapular ortadan kalkacak, her yıl yapılacak hedef yayılımı çalışmaları ile şirket kaynaklarının yıllık kullanım hakları ilgili süreç ve proje liderlerine verilecek.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder