Kendisiyle bir eğitimde karşılaştık.
“O kadar kendimi yanlız hissediyorum ki ...” diye başladı söze... Ardından büyük bir umutsuzluk ile devam etti:
“...Masamda cayır cayır telefon çalıyor. Ben fotokopideyim. Bir Allah’ın kulu, kılını kıpırdatıp da telefonu almıyor...”
“...Yarına yetiştirmem gereken bir rapor var. Saat beş olmuş. Hala veri girişi yapıyorum. Dahası verileri analiz edeceğim, sonra da sırada yorumlar var. Anlayacağınız üzere sabahlayacağa benziyorum. Yine bir Allah’ın kulu yardıma ihtiyacın var mı demiyor...”. Şikayetleri bitmek bilmiyordu.
“...Sabah yüzümden düşen bin parça. Annem hasta. Hastalığına hala teşhis konulamadı. Çok üzgünüm. Ancak kimin uğrunda. Kimse yüzüme bakmıyor ki, üzüntümü farketsin! İnsanlar ofise giriyor, doğruca masasına oturuyor ve hemen dönüyor yüzünü bilgisayara...”
Tüm bu sözler ülkemizin kalburüstü firmalarının birinde çalışan bir uzmandan.
Bir anda geçmişi hatırlıyorum. Öyle çok geriye gitmeden. Yalnızca 90’lı yılların başlarına.
İşe giderken üç arkadaş arabalarımızı sırayla nasıl servis yaptığımızı. Yoğun dönemlerde birbirimizin işlerine nasıl destek olduğumuzu. Seyahatlerde nasıl dertleştiğimizi. Tüm bu anlar bir film şeridi gibi gözümün önünden geçiyor.
Yardımlaşma o zamanlar iş yaşamının vazgeçilmez bir kuralıydı. Bireysel davranışlar tasvip görmez “anca beraber kanca beraber” felsefesi damarlarımızda dolaşırdı.
Daha sonra iletişimimizi daha da geliştirmek için duvarlar yıkıldı. Açık ofisler kuruldu. Mail icat edildi. Toplantılar artırıldı. Bunlar da yetmedi. Outdoor’lara gittik, atladık, zıpladık. Yelkenlilere bindik, pupa yelken dedik.
Ne yapsak, nafile... İş yaşamında yanlızlık artıyor.
Yanlızlığın olduğu yerde başka hiçbirşeyden bahsetmek güç.
Yanlızlık güvensizlik, verimsizlik, konsantrasyonsuzluk demek.
Bu konulardan müzdarip olanlar ve kafa yoranlar önce yanlızlığı gidermekten başlamalı işe diye düşünüyorum.
Çalışanların sahiplenilmesine çare bulunmalı. Her an ve her koşulda “her koyun kendi bacağından” noktasına gelmişsek çalışanımızın çoğunu peşinen kurban vermeyi kabul etmişiz demektir.
Sözlerimi basit bir egzersiz ile noktalamak istiyorum:
Mesainin ilk dakikalarında ekibinizdeki herkesin yüzüne dikkatlice bakın. Kimin rengi kaçmış ve teni soluksa “Ne oldu? Senin için birşey yapabilir miyim?” sorusunu yöneltin.
Bu egzersizi yapacak zamanınız mı yok veya alacağınız cevap ile “ne mi yapabilirim” diyorsanız; yanlızlık, hepimizin kaderi olmuş demektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder