Ne zaman bir iyileştirme projesine başlasak, kuraklık sorunumuz misali, verisizlikle karşılaşıyoruz.
Bu durum 15 yıl öncesinde olsa, bir nebze kabul edilebilirdi. O zamanlar ne kurumsal kaynak yönetimi yazılımlarına bu kadar yatırım yapılmıştı, ne de pazar araştırmaları sektörü bu kadar ilerlemişti. Ancak günümüzde her iki konuda gelinen nokta göz önüne alındığında, hala verisizlik sorunuyla karşılaşmak insana tuhaf geliyor.
Her geçen gün veriye olan ihtiyacımızın arttığı ve sağlıklı karar almanın neredeyse imkansız bir hal aldığı günümüzde veri olmadan karar almanın ‘yazı tura’ atmaktan pek farkı kalmıyor.
Birçok firmada mali ve üretim süreçlerine yönelik birçok veri toplansa da, toplanan verilerin düzenlenip anlamlı raporlara dönüştürülmesi neredeyse hiçbir yerde rastlanmıyor. Maliyet muhasebesi sistemleri genel fikir vermenin ötesinde karar vericilere pek fazla bilgi sunmuyor. Bu yüzden de şu soru sürekli gündemde kalıyor: Maliyetlerini detaylı ölçemeyen firmalar, nasıl analiz yapıp iyileştirmeler yapacaklar?
Diğer yandan pazarlama ve satış alanında yaşanan verisizlik firmalar açısından daha da kritik sorunlara yol açıyor. Kuşaklar arası yaşam tarzlarının inanılmaz hızla ve radikal bir şekilde değiştiği, tüketici segmentlerinin büyük farklılık gösterdiği pazar ortamında firma yöneticilerinin veri olmadan pazarı anlaması ve tahminlerde bulunması gittikçe zorlaşıyor. Böyle bir ortamda karar almak büyük riskler taşıyor. Nitekim bu kararlar, hem ürün portföyünü etkiliyor hem de satış-üretim planlamasını şekillendiriyor.
Maalesef birçok firmamız halen daha pazar araştırması ve pazar tahmini çalışmalarına pek fazla rağbet göstermiyor. Her ne kadar son dönemde kurumsal itibar araştırmalarında bir artış gözlense de bunun gelip geçici bir moda olmasından endişe ediyorum.
Çokuluslu firmaları incelediğimizde ise verinin tüm karar süreçlerinde çok yoğun kullanıldığını görüyoruz. Bu firmaların isteseler de tersini yapma şansları yok. Nitekim bağlı olduğu bölge direktörleri tüm stratejik kararları verilere dayandırmadan alınmasına izin vermiyor. Böylelikle pazardan uzakta olunsa da ve oldukça geniş bir alanda faaliyet gösterilse de hatalı karar alma riskini aza indirmeyi başarıyorlar.
Yerli firmalarımız ise deneyim ve alışkanlıklarına o kadar fazla güveniyorlar ki, veri toplamak onlar için masraf ve zaman kaybı anlamına geliyor.
Verilerle karar almak görüldüğü kadar kolay değil, ayrı bir uzmanlık gerektiyor. Veri toplamakla iş bitmiyor ve toplanan verileri iyi bir şekilde yorumlayacak göstergelere gereksinim duyuluyor.
Göstergeler, performansa yönelik yorum yapmayı kolaylaştıran basit formüller. Gösterge belirlemeye alışık olmayanlar için, bu iş pek kolay ve zevkli değil. Bu yüzden de birçok kişinin kafası bu işi götürmüyor.
Göstergelerin inanılmaz karmaşık ve çok sayıda olmaması gerekiyor. Ölçümünün ekonomik olması, veri güvenirliğinin sağlanmış olması dikkat edilmesi gereken konuların başında geliyor. Ayrıca göstergelerin anlamlı raporlarla izlenmesi, hem karar aşamasında hem de sonrasında yöneticilerinin işlerini inanılmaz derecede kolaylaştırıyor.
Müşterilerin beklentilerinin dikkate alınması kadar kıyaslama(benchmark) verilerinin de temin edilmesi karar alma etkinliğini artırıyor. Yurtdışında kıyaslama verileri bazı sektörel araştırma kurumları tarafından firmalara sağlanabilirken ülkemizde, ‘verilerin mahremiyeti’ tabusu maalesef halen devam ediyor. Bunun bir sonucu olarak da, kulaktan kulağa dedikodu niteliğinde havada uçuşan veriler, yöneticilerin kafasını çok daha fazla karıştırıyor.
Veriler yalnızca doğru karar alınmasını kolaylaştırmıyor, aynı zamanda ortak karar almayı ve bu kararların benimsenmesini olanaklı hale getiriyor. Nitekim uzlaşmazlıkların önemli bir kısmının tarafların aynı bilgi düzeyinde olmamasından kaynaklandığını düşündüğümüzde, verilerle karar aldıkça iç çekişmelerin azalmasını beklemek hiçte hayalci bir bakış açısı olmayacaktır.
Veriye sahip olmak yöneticilerin zamanlarını daha etkin kullanmasına olanak sağlıyor. Verilerin konuşulduğu toplantılar, uzun ve amaçsız olmaktan çıkıp, çözüm alternatiflerinin görüşüldüğü bir hal alıyor. Böylelikle yöneticiler, yeni fikir ve stratejiler oluşturabilmek, ekiplerinin üretkenliklerini artırabilmek yönünde kendilerine daha fazla vakit yaratabiliyorlar.
Verilerle yönetime geçebilmek için herşeyden önce, ‘matematikten çekinmek’ ile ‘matemetiksel fantezilere dalmak’ arasında denge sağlamak gerekiyor. Sistem altyapısını kurarken gösterilecek ‘sabır’ ile sistemi işletirken gösterilecek ‘uygulama disiplini’ diğer başarı faktörleri. Veri girişinin yapılması sırasında gündeme gelecek ‘bu benim işim değil, senin işin’ tarzı iç çekişmeleri yönetmek için de liderlik duruşu gerekiyor.
Herşeyde olduğu gibi, bu konuda da zorluklara katlanmadan başarıya ulaşmak olanaksız. Benim gibi piyango bileti alırken dahi ‘bana mı çıkacak’ diyorsanız, işlerininizi yazı tura atarak yönetmek yerine, verilerle yönetmenizi salık veririm.
Sonuçta, işimiz şansa bırakılmayacak kadar değerlidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder