Bu kriz, Amerika’daki kasırgalara benziyor.
Ha geldi, ha gelecek.
Herkes televizyonların başına geçmiş, hava hareketleri haritalarını izler gibi ekonomi haberlerini takip ediyor. Financial Times’ın sitesi tarihinde hiç bu tıklanmamıştır herhalde...
Her kafadan bir ses çıkıyor. Akıllar oldukça karışık. Herkes borcunu harcını, şahsi servetini gözden geçiriyor. Krizi yaşayan ülkelerden gelen ilk haberler endişeleri artırıyor. İzlanda batmış, İngiltere Hükümeti şu önlemi almış, Rusya’da borsa kapanmış, Almanya’da şu kadar kişi işten çıkarılmış.
Herkes birbirine soruyor: Bu kriz ne menem birşeydir?
Gerçi bizler krizlere pek alışığız, ancak böylesine değil. Bizim bildiğimiz krizler bir anda gelir. Sabah bir kalkarız, bakarız; Dolar fırlamış, bankalara el konulmuş. Daha sonra yardım için IMF’nin kapısını çalarız. Daha sonra al külah ver takke, pazarlıklar başlar. Sonunda anlaşma sağlanır. Ardından malum aşamalar.
Ancak bu seferki oldukça farklı. Adeta Çin işkencesi. İnsanın içinden “kardeşim geleceksen gel” diyesi geliyor. Bizim gibi millete “her gün ölmek” uymaz biz “öleceksek hemen ölmeyi” tercih ederiz.
Neyse, biz tekrar kasırga-kriz benzetmemize geri dönelim.
Kasırga ile mücadele ayrı bir deneyim ve beceri gerektiriyor. Amerikan halkı bu konuda oldukça becerikli. İşi o kadar ileri noktalara götürmüşler ki, kasırgaları izleyen özel muhabirleri dahi var. Adamlar neredeyse her kasırganın belgesini çekiyor.
Tabii ki iş, belgesel çekmekle kalmıyor. Kasırga gelmeden önce herkes özel önlemlerini devreye alıyor. Başta evler olmak üzere can ve mal güvenliliği adına ne tür önlemler alınması gerekiyorsa bunlar düşünülüyor.
Devlet bu hazırlığın liderliğini yürütüyor, yani kamu kurumlarının eli armut toplamıyor. Halkı bilgilendirme başta olmak üzere birçok önlemi devreye alarak zayihatı en aza indirmeye çalışıyorlar.
Kasırgalardan en fazla etkilenen unsurlardan biri de ağaçlar. Hangi ağaçların bu felaketten sağlam çıkacağı uzaktan belli olmuyor.
Bir bakmışsınız dev gövdeli bir ağaç kasırgada yerle bir olmuş yanında duran daha cılız ağaç ise ayakta. Bu dev ağaç ne fırtınalar görmüş dayanmış ancak gün geliyor bu kasarıgada pes ediyor.
Kasırgaya dayanan ağaçları incelediğinizde, iki özelliklerinin ön plana çıktığını görüyoruz: Sağlam kökler ve rüzgarda eğilebilme becerisi.
Ağaç ne kadar büyük olursa, gövdesi ne kadar kalın olursa eğilmesi o kadar zor oluyor. Bir de büyük ağacın gövdesi uzaktan göründüğü gibi içi dolu değilse, çürümüşse böyle büyük kasırgalarda ayakta kalması mucizelere kalıyor.
İşin üzüntü verici yanı bu ağacın yerle bir olmasıyla bitmiyor. Bu büyük ağacın üzerinde pek çok eko sistem var. Kuşlar, böcekler, diğer aklıma gelmeyen hayvan ve bitki türleri.
Büyük şirketler de tıpkı bu büyük ağaçlara benziyor.
Büyük krizler büyük şirketleri dayanıklılık testinden geçiriyor: Şirketler uzaktan göründükleri kadar yalnızca büyük (big) mü yoksa gerçekten büyük (great - mükemmel)mü?
İnsan kaynağı, yönetim becerisi, teknolojik alt yapısı sağlam şirketler bu krizde toprağa daha sağlam yapışıyor. Kültür, iş yapış biçimi ve fonksiyonel becerileri esnek olanlar da bu tür kasırgalarda eğilebiliyorlar. Her ikisine sahip olanlar da bu krizden bırakın zararla çıkmayı fırsatları değerlendirerek, güçlenerek çıkıyorlar.
Sözün özü; bu kriz “gerçek rekabet tartısı” olmaya aday. Muhtemelen kriz sonrasında karşımıza bambaşka bir resim çıkacak. Sözde büyük gerçekte kofti olan şirketler bu krizde çok daha zorlanacak. Son 10-15 yılı sallanarak geçiren bu büyük şirketlerden bazıları sanki yerle bir olacak.
Aman o zaman, dikkatli olalım. Bu yıkılan devasa şirketlerin altında kalmayalım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder