2 Eylül 2007

Uzmanlarla Çalışmanın 30 Yolu

Başlık tuhaf oldu. Uzmanları anlamanın ve onlarla çalışmanın 30 yolu mu vardır, bilmiyorum. Ancak bildiğimden emin olduğum şey; uzman yetiştirmenin ve onlarla uzun süreli üretken bir şekilde çalışmanın ne kadar zor ve ne kadar da önemli olduğudur.
Uzman olmaktan kastım, uzman ünvanını almak değil. Zaten bu ünvan, birkaç yıl aynı konuda çalışan herkese otomatikman veriliyor. Ne de olsa ünvanlara pek meraklı bir milletiz.
Benim kastetmeye çalıştığım, gerçekten uzman olmak: Yaptığı işte bilgi, beceri ve deneyim olarak ciddi bir birikime sahip olmak. İşi bilme, anlama, yapma veya yaptırma düzeyinin çok ötesinde öğretme düzeyine ulaşmak.
Zaman, böyle bir noktaya gelmek için tek başına bir etken değil. Bu zamanın nasıl geçtiği de çok daha önemli. Önce mesleğini sevmek ile başlıyor uzmanlık. O işi yaparken zevk almak, zamanın nasıl geçtiğini anlamamak. Ardından, konusunda dünyadaki gelişmeleri takip etmek ve eyleme geçerek öğrendikleri yapmak. Daha sonra yaptığından ders çıkararak daha iyisini gerçekleştirmek için çabalamak.
Uzmanların yetişmesi ve motive edilmesi hiçte kolay olmuyor. Uzmanlarla çalışabilmek için önce onları anlamak gerekiyor. Anlamanın yolu da şu temel soruya yanıt bulmakta: Bir insan, neden uzman olmak ister? Yanıt oldukça net: Bir konuda görüşü alınan, danışılan, tanınan ve takdir edilen olmak için.
Uzmanlar, mesleklerini yapmak isterler. Uzmanlık konularının yaşama geçmesinden, yaşama geçenlerin kullanılmasınından mutlu olurlar.
Uzmanlar, gelişmek isterler. Dünya’daki gelişmeleri takip etmek ve kendini bu yeniliklerle adapte etmek onları motive eder.
Onlar rahat bir çalışma ortamı ister. Açık ofislerden pek hoşlanmazlar, buralarda pek de üretken olmadıklarını düşünürler. Şirketlerimiz nedense tersini yapar. Yöneticiler gibi ekibi ile birlikte olması gereken kişilere kapalı ofisler verirler, uzmanlar gibi yüksek konsantrasyonda çalışabilen kişileri açık ofis hengamesinin içine atarlar.
Uzmanlar takım çalışmasını inanırlar ancak herşeyi hep birlikte yapan komin hayatından hoşlanmazlar. Nitelikli ekip üyeleri ile birlikte iyi bir görev paylaşımı ortamında oldukça uyumlu çalışırlar.
Uzmanlar işinin ve zamanın önceliklerini belirlemek isterler. Yaptıkları işlerin arasına zırt pırt girilmesinden ve zaman baskısı altına sokulmaktan hiç keyif almazlar.
Her zaman ihtiyatlı konuşurlar, taahhüt verme anlamına gelecek apartılı vaatlerden hep uzak dururlar. Bunu yaparken hem kendilerini garanti altına alırlar hem de karşısındakileri gereksiz beklentiler içine sokmak durumundan korunurlar.
Duygusal olarak kırılgan bir yapıya sahiptirler. Anlaşılmak, ilgilenilmek ve özellikle başarılarında takdir görmek isterler.
Uzmanların bazıları iyi uygulayıcı değildirler ama çoğu, yeniyi tasarlarlar, eskiyi güncele yaklaştırırlar.
Maddi olarak beklentileri yukarıda saydığımız diğer tüm koşullardan sonra gelir. Rahat bir yaşam sürebilecek bir gelire sahip olmak, onlara yeterli gelir.
Uzmanlarla geçinmek zordur. Başta birçok yönetici onları anlamaz. Klasik yöneticilik yaklaşımları uzmanlara pek işlemez. Hele bir de yönetici aynı meslekten gelmiyorsa. Uzman, yöneticisi ile zamanı geldiğinde çatır çatır mesleki tartışmaya girmek ister. Yaptığı bir iş için, ürettiği bir çıktı için geribildirim almak ister. Yöneticisinden bunu alamadığı zaman ‘ben kiminle, ne için çalışıyorum?’ sorularını kendi kendine sormaya başlar.
Uzmanlar doğaları gereği, baskı altında çalışmaktan pek hoşlanmazlar Ancak çok serbest de bırakırsanız, dağılmaya meyillidirler. Hızın ve verimliliğin herşeyin önüne geçtiği ve sabırsız patron ve yöneticilerin kol gezdiği ülkemizde, uzmanlarla iyi geçinen yöneticiler bulmak neredeyse iki elin parmak sayısını geçmez. Birçok uzman bu baskı yüzünden ya işinden soğumuş ya işleri koyvermiş gününü idare eder bir konuma gelmiş ya da yönetici olarak başının çaresine bakmaya başlamışlardır.
Ücret sistemleri de uzmanları anlamamaktadır. Bu sistemler yöneticilik gibi, fonksiyonlar arası farklılık gibi konularda daha belirgin ayrımlar sağlarken iş uzmanlığa geldiğinde kafalar bir anda karışır. Bizim uzmanlar ağzıyla kuş tutsa, bir türlü yöneticilerin gelir düzeyine ulaşmaz.
Bazılarının ‘bu kadar zor insanlarla neden çalışalım’ serzenişlerini duyar gibi oluyorum. Evet, herşeyi ithal eden bir toplum olmaya devam edeceksek, gerçekten çok uzmana ihtiyacımız olmayacak. O zaman bizim işimizi çok iyi ‘uygulayıcılar ve idareciler’ rahatlıkla görür! Ancak Samsung gibi bir dünya devi yaratmak istiyorsak, bu firmanın 2500 tane doktora düzeyinde araştırma uzmanı olduğunu aklımızdan çıkarmamalı ve biran önce uzmanlarımızla iyi geçinmenin ve onları üretken tutmanın yollarını bulmalıyız.
Artık bu yolların sayısı ‘30 mu olur, 31 mi olur’ bilmem.

Hiç yorum yok: