2 Eylül 2007

Modern Dünya’da Anlam Arayışı ve İyi İş

Bazı kitaplar vardır. Zaman geçtikçe sizin için daha fazla anlam ifade etmeye ve gereksenimlerinize daha fazla yanıt vermeye başlar. Ruhun Arayışı: Modern Dünyada Anlam Arayışı, (Boyner Yayıncılık) kitabı da benim için böyle kitaplardan biri.
Kitabı ilk olarak otuzlu yaşların başında elime almış, o gün için kitapta anlatılanlar bana pek fazla bir anlam ifade etmemişti.
Aradan yıllar geçti ve kırklı yaşlara yaklaştığım şu günlerde hem kendim hem de yaşıtlarım arasında sıklıkla gündeme gelen bir konu yüzünden bu kitabı pek fazla karıştırır oldum.
Kitabın yazarı Charles Handy, İngiliz bir iş adamı. Aynı zamanda bir akademisyen ve yönetim düşünürü. Handy, özyaşamını irdelediği bu kitabı emeklilik döneminde yazmış.
Yazar belki de birçoğumuz gibi hayatının ilk evresinde başka bir kişi olma yönünde oldukça çaba harcamış. Okulda büyük bir sporcu, üniversitede hayranlık duyulan bir öğrenci, ardından bir iş adamı ve daha sonraları büyük bir kurumun yöneticisi olma isteğine kapılmış.
Bu uğraşlarının hiçbirinde başarıya ulaşmasının mümkün olmayacağını keşfetmesi çok zaman almış ama bu durum onu sürekli şansını denemekten ve hayal kırıklığı uğratmaktan alıkoymamış. Neredeyse emeklilik çağına geldiğinde anlam arayışı ihtiyacını farketmiş ve kitabını bu konu üzerine yazmış.
Gerçekten anlam arayışı günümüzde birçoğumuzun ortak derdi haline geldi. Kendi inançlarını, kişiliğini ifade etmek yerine, modern yaşamın genelgeçer anlayışlarına uygun davranmak, başarıyı para ve mevki ile ölçmek, başkalarının önüne koyduğu basamakları tırmanmak, nesneler biriktirmek ve temaslar (network) geliştirmek.
Böyle bir sistemin içinde yıllar geçtikçe geriye dönüp baktığımızda, sistemin efendisinden çok, bir kölesi olmaya başladığımızı ve kendimizden uzaklaştığımızı görüyoruz.
‘Çok geçmeden ne yapabiliriz’ sorusuna Charles Handy, kendimizi tanımakla işe başlamamazı tavsiye ediyor. Kendi kimliğimizi keşfetmemizin kolay bir süreç olmadığını; düşünerek, konuşarak ve iç gözlem yoluyla bir yere kadar varabileceğimizi vurguluyor. Ancak yaptığımız işler yoluyla, başkalarıyla birlikte ve başkaları için yaşamaya dönük mücadale ederek kendimizi daha iyi tanıyabileceğimizin altını çiziyor.
Sonuç olarak, kendimizi tanıma sürecinde ‘düşünüyorum o halde varım’ yerine ‘yapıyorum o halde varım’ın tercih etmemizi tavsiye ediyor.
Handy’nin de vurguladığı gibi kendini tanıma uzun ve çetin bir yolculuk. Ben de, zorlukları aşmamız sonucunda gerçekten kim olduğumuzu, saklı benliğimizi daha kolay bulabileceğimize inanıyorum. Zorlukları aşmak, belki herbirimiz için farklı olacak, tamamen kendimiz olma özgürlüğüne kavuşmamıza değin hayatın küçük sınavlarından geçeceğiz. Önemli olan, sınavlardan geçtiğimizin farkında olmamız, başarılardan ve başarısızlıklardan kendimize dersler çıkarmamız.
Günümüzde kendimizi biçimlendirme ve hatta kendimizi yeniden yaratma fırsatımız olduğuna kendimizi inandırmalıyız ve bu sürece yaptığımız işle başlamalıyız. Çünkü birçoğumuz ulaşım dahil günümüzün yarısını işimize geçiriyoruz. Bazılarımız Cumartesi hatta Pazar günleri bile çalışıyor. Yaşamımız içinde bu kadar vakit ayırdığımız bir konuda anlamlı şeyler yapmış olmak, anlam arayışımızda atabileceğimiz en önemli adım olacaktır.
Peki ‘iyi iş’ ne demektir? Böyle bir işin özellikleri nelerdir?
Herşeyden önce iyi işin, bir müşterisi vardır. İşinizi yaptığınızda müşterinizin bir gereksinimi karşılarsınız ve onu memnun edersiniz. Üretiğiniz çıktı veya sunduğunuz hizmet onun için değerlidir ve memnuniyeti, o işi tekrar tekrar yapma konusunda sizi motive eder.
İyi işte, düşünürüz. Hatasız, verimli ve hızlı yapmanın yeni yollarını araştırır, yaratıcılığımızı ortaya çıkarmaya çalışırız. İyi iş zorlayıcıdır, ancak bizi endişeye sürükleyecek kadar becerilerimizle orantısız değildir.
İyi işin temposu değişkendir. Ne sürekli yoğun ne de sürekli yavaş tempodadır. Bazen tempo yükselir, stres artar; belirli bir zaman sonra tempo tekrar normale döner. Bu salınım, işi yapanın dinç ve diri kalmasını sağlar.
İyi iş konusunda en büyük görev, firmalarda yöneticilere düşüyor. Yöneticiler başta kendileri olmak üzere çalışanlarına iyi işler tasarlamalılar. Unutmamak gerekir ki, yöneticilerin anlamlı iş yaratma yönündeki çabaları yalnızca firmaları başarılı kılmayacak aynı zamanda toplumsal refah ve mutluluğa önemli katkılar sağlayacaktır.

Hiç yorum yok: