Geçen haftaki yazımda geliştiren yöneticiler konusuna giriş yapmıştım. Niyetim, bu haftada da aynı konu üzerinden devam etmekti. Ancak hafta içinde yaşadığım bir olay, bu haftaki yazımın konusunu değiştirdi.
Bir firmanın sahibi olan tanıdığım beni telefonla aradı. Fikir almak istiyordu. Konu, iki başarılı satış danışmanı ile ilgiliydi. Bu satış danışmanları bir önceki hafta firma değerlerine uygun olmayan bir davranış içersinde bulunmuşlar, firmayı zor durumda bırakmışlardı. Olay kamu oyuna yansımamakla beraber, şirket içersinde duyulmuştu. Firma sahibi bu kişileri işten çıkarmaya hazırlanırken, samimi bir arkadaşı aklını karıştırmıştı. Şöyle bir yorumda bulunmuştu: ‘Başarılı olmak için iş yaşamında bazı şeylere göz yumacaksın, ben işyerimde nelere göz yumuyorum bir bilsen’
Evet. Bir çoğumuzun iş yaşamında çok sık karşılaştı bir ikilem bu: Bir yanda başarılı iş sonuçları diğer yanda şirketimizin kurumsal değerleri.
Bazen iş sonuçlarında başarı bir uzanma mesafesinde iken bu başarıya uzanmamızı kurumsal vicdanımız engeleyebiliyor. Kurumsal vicdan olarak tanımladığım şey esasında hiçte yabancısı olmadığımız bir kavram. Değerlerimiz. Hani, birçoğumuzun çerçeveletip duvarlarımıza astığımız güzel manzumeler. Hani, yazması kolay olan ancak iş yaşama geçirme aşamasına geldiğinde büyük zorluklar yaşadığımız ilkeler.
Tekrar geçen haftaki olaya dönelim. ‘Karar sizin’ diyerek söze başladım, firma sahibi sözleri tamamladığında. Günümüzün çetin rekabet şartlarında yetişmiş personel bulmanın zorluğundan bahsettim. Ardından kurucusu olduğu ve binbir zorluk ile firmasını nerelerden nelere getirdiğini hatırlattım. Sözü, General Electric’in ünlü eski CEO’su Jack Welch’e getirdim. Sizlerle de Welch’in bu konuya ilişkin görüşlerini paylaşmak istiyorum.
Jack Welch iş sonuçları ile kurumsal değerler ilişkisini dört farklı durum ile açıklıyor. Bu dört durumun ikisi diğer iki duruma nazaran yönetilmesi daha kolay. İlk önce kolay olanlarla başlayalım.
İlk durum, hem iş sonuçlarında hem de kurumsal değerlerde başarılı çalışanlar. Welch, kurumların bu çalışanları sahiplenmesi gerektiğini ve bu kişileri elde tutmanın yollarını mutlaka keşfetmeleri gerektiğini öğütlüyor.
İkinci durum ilk durumun tam tersi: Çalışanlar hem iş sonuçlarına ulaşmak hem de kurumsal değerlere uymak konularında başarısızlar. Welch’in bu tarz çalışanlara yönelik politikası oldukça net: hemen yolları ayırmak, kendilerine teşekkür etmek.
Üçüncü seçenek, bizim firma sahibinin başına gelen durum: İş sonuçlarında başarılı ancak kurumsal değerleri yok sayan çalışanlar. Welch bu tür çalışanları bir an önce yedeklemeyi, gerektiğinde hiç göz kırpmadan yolları ayırmanın gerekliliğini vurguluyor.
Son durum ise, sabır isteyen bir yaklaşım gerektiyor: Kurumsal değerlere uygun davranan ancak iş sonuçlarında istenen düzeye gelmemiş çalışanlar. Burada yapılması gereken, sabırla bu kişileri geliştirmeye çalışmak. Kısacası: Geliştiren yöneticilik.
Üçüncü seçeneğin üzerinde biraz daha uzun duralım. Malum, bu durum firma sahibinin sorunu ilgili. Esas olan bugün ile gelecek arasındaki dengeyi kurabilmek ve şu sorulara yanıtlar verebilmek: Geleceği düşünerek kurumsal değerlerimizi arkasında durarak, bugünün kısa vadeli nimetlerinden fedakarlık edebiliyor muyuz?
Kurumsal değerlerimiz çiğnendiğinde, bu durumun yarardaşlarımızın gözlerinden kaçmayacağının farkında olmalıyız. Aksine onlar yani başta çalışanlarımız, müşterilerimiz, tedarikçilerimiz her konuda bizleri yakından ve sürekli bir biçimde izliyorlar. Adil olma, tutarlı olma, dürüst olma, kanunlara uyma, şeffaf olma gibi en zor konularda her gün firmamız sınav veriyor. Bazen pekiyi alırken, bazen zayıf not alabiliyoruz. Özellikle zayıf not aldığımız durumlarda yarardaşlarımız bizlerden eyleme geçmemizi bekliyor. Bazen bir özür, bazen bir düzeltme, bazen değiştirme bazen de yeniden yapma. Ancak konuya kayıtsız kaldığımızı gördüklerinde ise firmaya ve firmanın yönetimine inançları azalıyor ve zaman içinde kayboluyor. İnanç kaybolduğu zaman memnuniyet düşüyor, isteklilik azalıyor ve vakti geldiğinde ayrılık kararı geliyor.
Ne yapmalı? Yanıtların hoşumuza gitmemesi olasılığını göze alarak, ‘ne pahasına iş sonuçları’ sorusunu hem kendimize hem de yarardaşlarımıza sormalıyız. Yanıtlar geldikçe, iş yaşamının son zamanlarda bizleri ne kadar değiştirdiğini göreceğiz. Yıllar önce yapmayı asla düşünemeyeceğiz birçok şeyi yaptığımızı gördüğümüzde yüzümüz kızaracak, utanacağız. Firma kültürümüzde ortaya çıkan yozlaşmaları farkedeceğiz.
Ve bazılarımız bir daha bunları yapmamak için kendisine söz verecek. Söz verenlerin ancak bir kısmı sözlerinde duracaklar ve birşeyler yapmaya başlayacaklar. Tıpkı, Türkiye’de kurulan 100 şirketin iki yıl sonra ancak 5’nin hayatta kalabilmesi gibi...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder